16 Eylül 2014 Salı

Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez


"Kader bizleri görünmez kılar."

Uzun zamandır okumayı planladığım Gabriel Garcia Marquez'e Kırmızı Pazartesi ile başladım. Aslında hedefim ilk olarak Yüzyıllık Yalnızlık'ı okumaktı, son andaki karar değişikliği ile tercihimi bu kitaptan yana kullandım. Yazarın başyapıtını okumadan önce en azından ince bir kitabını okuyup diline hakim olmak güzel bir karardı sanırım çünkü Kırmızı Pazartesi'yi okumuş olmaktan oldukça hoşnutum.

İşleneceğini herkesin bildiği lakin engellemek için hiçbir şey yapılmayan bir cinayetin öyküsünü anlatmış bizlere Marquez. Santiago Nasar adlı karakterin öleceğini daha ilk cümleden itibaren biliyoruz yani. Sonunu bildiğimiz bir kitabı okumak ne kadar sıkıcı ise, Marquez'in kaleminden çıkan sonunu bildiğimiz bir kitabı okumak da işte o kadar sürükleyici. Daha yazardan okuduğum ilk kitap olmasına rağmen, "Marquez farkı"nı anlamam uzun sürmedi.

Pablo ve Pedro Vicariao adlı iki ikiz kardeş, kız kardeşleri Angela Vicario'nun ağzından çıkan kelimelere istinaden, namus meselesi dolayısıyla Santiago Nasar'ı öldürme kararı alıyorlar ve bunu da öyle kapalı kapılar ardında, sinsice değil, ellerinden geldiğince karşılarına çıkan kişilere bildirerek yapıyorlar. Zaten kitabı ilginç bir noktaya taşıyan da bu: Herkes cinayetin işleneceğini biliyor fakat engellemeye dair pek de kayda değer bir şey yapılmıyor. Yani Santiago Nasar pisi pisine ölüyor.

Marquez işte burada, müthiş bir toplum psikolojisi analizi yapıyor. Bir toplumun anatomisini inceliyor ve bunu da ustalıkla yapıyor elbette. Zaten Nobel Ödüllü bir yazar kendisi fakat şu an için aldığı ödülü hak edip etmediğine dair bir yorum yapamam, Yüzyıllık Yalnızlık ve Kolera Günlerinde Aşk gibi başyapıtlarını okuduktan sonra anca.

Kolombiyalı büyük yazar Gabriel Garcia Marquez'in geç de olsa tadına bakmış bulunmaktayım. Eğer sizin de okumak gibi bir düşünceniz varsa, Kırmızı Pazartesi'yi rahatlıkla önerebilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder